Kızıl Tepe / Crimson Peak

Türkiye'deki sinema salonlarında bu hafta 3'ü yerli olmak üzere 7 film vizyona girdi. Ben, Kızıl Tepe adlı filmi izlemeyi tercih ettim. Tercih etmemin sebebi ise yönetmen koltuğunda Guillermo del Toro'nun olması ve Tom Hiddleston'ın başrolde yer alıyor olması beni filme çeken etkenler arasındaydı. İlk başta Thomas karakteri için Allah'ın pırasa kafalısı Benedict Cumberbatch ile anlaşılsa da rolü Tom Hiddleston kapmış. O adam nedense bana hep itici geliyor sevemedim bir türlü o adamı iyi ki de Tom oynamış diyebilirim. Filmin diğer oyuncuları ise Alice Harikalar Diyarında filmi ile tanıdığımız Mia Wasikowska, Jessica Chastain, Charlie Hunnam gibi birçok isim yer alıyor.

Aşk, hepimizden canavarlar yaratıyor.

Filmin konusundan bahsedecek olursam insanların aşk için neler yaptıkları ve ne kadar ileri gidilebilir bunları anlatan gotik romantizm bir film. Filmin ana karakteri olan Edith Cushing genç ve güzel bir kadındır 10 yaşındayken annesini koleradan kaybetmiştir ve devamlı olarak evde annesinin hayaletini görmektedir ilerleyen zamanlarda ise vaktini hayalet hikayeleri yazmakla geçirir. Babası ile Amerika'da yaşayan Edith, evde annesinin hayaletini her gün görmekte ve annesi ise Edith'e Kızıl Tepe'den uzak durmasını söylemektedir.

Aşkta kusursuzluğun yeri yoktur.

Madencilik işiyle uğraşan Thomas Sharpe ve kız kardeşi Lucille Sharpe bir maden şirketi kurabilmek için zengin ve hiçbir akrabası olmayan kişileri evlenmek umuduyla kandırıp tuzağa düşürmektedirler. Edith'in parasına sahip olabilmek için babası canice öldürülmüştür. Hiçbir şeyden haberi olmayan ve kimsesi kalmayan Edith, gönlünü kaptırdığı Thomas ile dünya evine girmiş, İngiltere'de bulunan Kızıl Tepe'ye yerleşmişlerdir. Buraya Kızıl Tepe denilmesinin sebebi ise oradaki kilin kar ile karıştıktan sonra kızıl rengini alıyor olması. Edith, Kızıl Tepe'ye taşınsa da hayaletler peşini bırakmaz ve gizemi çözmeye başlar bodrum katın yasaklı olmasına rağmen oraya iner ve orada ilginç eşyalar bulur. Üzerinde Enola yazan sandığı açar ve içinden gramofon çıkar. Bu gramofonla daha önce bulmuş olduğu fonograf parçalarını birleştirir ses kayıtlarını dinler. Sır perdesi bu ses kayıtlarından sonra ortaya çıkar. Thomas'ın daha önce evlenip öldürdükleri kişilere ait ses kayıtlarıdır bunlar. Daha sonra ise Lucille ve Thomas'ın ensest ilişki yaşadığını öğrenir evden kaçmaya çalışırken Lucille, Edith'i yukarı kattan aşağıya iter bu sırada da Edith'in yakın arkadaşı olan Dr. Alan McMichael Kızıl Tepe'ye gelmiştir. Dr. Alan, Sharpe kardeşlerin planlarını öğrenmiş Edith'i kurtarmaya çalışmaktadır.

Güzel şeyler enderdir.

Başta kötü olan karakterimiz Thomas, Edith'e gerçekten aşık olmuştur ve yaptığı şeylerden sonra pişman olmuştur. Lucille ve Edith mücadelesinde Thomas, Edith'e yardımcı olur ve film böyle biter. Thomas'ın ölümü beni etkiledi diyebilirim. Koskoca Asgard'ın tanrısı olarak bildiğim Tom Hiddleston ölmemeliydi.

Lea Seydoux

Kızıl Tepe'yi Guillermo del Toro'nun bir diğer filmi olan Pan'ın Labirenti'ne az da olsa benzetmedim değil o hava vardı yani. Kızıl Tepe bir Hellboy ne bileyim bir Blade ya da Pan'ın Labirenti gibi olmamış çözemediğim bir eksikliği vardı. Bu eksiklik oyunculardan mı desem değil! Oyuncular iyi seçilmiş ama Mia Wasikowska yerine Lea Seydoux oynasaymış o havayı daha iyi yansıtabilirdi diye düşünüyorum. Filme puanım 10 üzerinden 7,5.

Buradan Guillermo del Toro amcama sesleniyorum yeter artık Hellboy 3'ü istiyorum. Bazı filmler için bütçe bulurken neden Hellboy için bütçe bulamıyor? Çalsa çırpsa iki silkelense Hellboy 3'ü çekecek aslında. O kadar film yapmış yıllardan beri hiç mi yastık altında bişey olmaz anlamıyorum. Ne güzel reytingler kıran dizin var The Strain, ondan gelen parayla bile çekersin Hellboy 3'ü...